18 Eylül 2016 Pazar

Yüreklere Akan Nehir, Nehirlere Akan Yürek


Belki uçan memelileri biliriz ama cevabını bilmediğimiz bir soru soran öğretmenimize "hostes" gibi muzip cevaplar vermeyenimiz var mı? Belki kaçırıp ufak bir fidye talep etmedik ama mavi boncuklu bir yıldıza aşık olmayanımız var mı? Belki penceresinden görebileceği yola kırmızı boyayla "Seni Seviyorum" yazamadık ama sevdalandığının evinin önünde sabahlamayanımız var mı? Belki kardeşimiz kanser olmadı ama en azından nenemizin, dedemizin son zamanlarını güzel geçirmesi için çırpınmayanımız var mı? Belki maden işçisi değiliz ama ekmeğini kazanmak için alın teri dökerken haksızlığa isyan etmeyenimiz var mı?

O, bu yüzden Tarık arkadaşımızdı, Tarıkımızdı, Tarık ağabeyimizdi, Tarık kardeşimizdi, Tarık yoldaşımızdı. O, bu yüzden ölümsüz. O, bu yüzden bu toprakların o güzelim insanları yaşadıkça yaşayacak. Lise sıralarında rastlayacaksınız ona. Bir lokantada hesap ödeyemedi diye kardeşleriyle dayak yiyecek. Dayak yemişten betere dönecek kadar aşık olup çıkacak karşınıza. Kanını satacak, canı gibi sevdiğinin bir gülüşü için. Dövüşecek zulmedenlerle, sömürenlerle, sırtında işçi tulumu...
O, Türk halkının yüreğine akan nehirdi; tertemiz, duru ve yangınları söndüren ve zindeleştiren. Her birimizin yüreğinde ondan damlalar var. İçimize işlemiş. Ama sadece beyaz perdenin öte yakasında yüreğimize "Akan" Tarık değil o. O aynı zamanda çok sevdiği Nazım ustanın "Büyük İnsanlık"ın nehrine akan yürek.

Beyaz Perdenin Arkasında

Ne büyük onurdu seni tanımak Tarık ağabey. Beyaz perdenin önünde gördüğüm efsaneden, daha da insan, daha da cesur, daha da fedakar olduğunu görmenin nasıl umut ve güç verdiğini tarif etmek kolay değil.
6 yıl önce ilk kez telefonda konuştuğumuzdaki heyecanımı da anlatamam. Sonra ilk kez bir yürüyüşümüz için çağrı yapmanızı istediğimde "Atla gel" demen. Bir arkadaşına seslenir gibi. "Canım Kardeşim" filmindeki Halit gibi olmuştum koşa koşa gelmiştim. Bana kamera, ışık dersi vermiştin. "Çekim orada olur mu? Bak burada ışık daha güzel" Sert ama sevecen Mahmut Hoca gibi. Sonra o büyük 19 Mayıs 2012 Diriliş Yürüyüşü öncesi gözünün nuru Taş Mektep'i gezdirmiştin. Biz zaten o güzelim eğitim yuvasından mezun olup sonra Türkiye Gençlik Birliği (TGB) üyesi olan arkadaşlardan biliyorduk. Ama sen Mahmut Hocanın yüreğiyle anlatıyordun. Taşı sıkıp suyunu çıkaracak heybetine aşinaydık. Taşı yontup, mektep yapacak işçiliğine, inceliğine orada hayran olduk.

Barikatların Önünde

13 Aralık 2012 günü Silivri Zindanı önünde toplanıyoruz. Türk ordusuna ve Türk aydınına Fethullahçı Tertip dönemi... Çok sayıda sanatçımız orada. Tarık ağabeyi arıyor gözlerim. Göremeyince canım sıkılıyor. Sonra barikatların önüne gidiyorum arkadaşlarımın yanına. Bir anda görüyorum ağabeyimi orada. Ben arkada kalmışım o en önde. Daha rahat daha sıkıntısız zamanlarda ortada görünmeyen, kutlamalarda yer almayan adam zulme karşı direniş mi var, bütün gövdeni halka dönük saldırıya siper etmek mi gerekiyor, en önde.
O varsa o barikatın yıkılması gerekiyor. Barikat bile bu yakışıklı adamın, yakışıklı yüreğin karşısında eli ayağına dolaşarak bırakıyor kendini.

"Siz İsteyince Kıramıyorum"

Her aradığımda, "sen de sıktın ama" diyecek diye endişemi anında bitiren bir güzel "Merhaba Çağdaş" sesini duyuyordum. Sonra "Atla gel". Tarık ağabey bize danışman olmanı istiyoruz. Ağabey Gezi Parkı'na gelebilir misin? Tarık ağabey bir demeç versen? Ağabey liseliler seni görmeyi çok istiyor. Gazdanadam Festivali yapacağız senin olman şart. Hep "evet", hep "tabi olur". Ne zaman "Mümkün değil"? "Çağdaş, Afrodisias Belgeseli'nin çekimleri var. 2 ay yokum ben" Yaşamının son anına kadar üretti. Belgeseller çekti ardı ardına. İş üstündeyse, üretiyorsa geri çevirdi sadece. Ama o belgeselleri de bizim için çekiyordu ya. Buna geri çevrilmek denir mi?

"Çağdaş, Köy Enstitülerini anlatan bir belgesel; Bir Meçhul Öğretmen. Onun son işleriyle uğraşıyorum". Bitirir bitirmez hemen belgeseli istiyoruz. Arabasındaki bütün DVD'leri veriyor. İzliyoruz ve daha çok arkadaşımız izlemeli diyoruz. "Ağabey biz bu belgeseli Marmara Üniversitesi'nde göstermek istiyoruz." "Güzel" "Ama senin de gelmen lazım. Belgesel gösterimi ardından söyleşi" "Çağdaşcığım ben uzun süredir hiç bir söyleşiye katılmıyorum." "Ağabey lütfen Köy Enstitülerinin biz gençler için anlamını biliyorsun kırma bizi". "Tamam tamam. Nasıl yapsak? Siz isteyince kıramıyorum ki." Tabi aynısını tıklım tıklım dolu salonda söyleyince suratımın nasıl kızardığını da unutmuyorum. Sözde misafirimizdin ağabey ama dönüşte beni arabanla eve senin götürdüğünü de unutmuyorum. Yolda Tchaikovsky Piano Keman Konçertosu eşliğinde sohbetimizi de. Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyet, laiklik, vatan sevgisinin ve emekçi halka bağlılığın kıymetini her geçirdiğimiz saniyede aktarıyorsun.

Alev Çiçekleri

Türkiye Gençlik Birliği, gençler, biz hep istedik. Sen hep verdin. Almadan vermenin erdemini öğrettin. Çıkarsız, hesapsız yurt ve insan sevgisi. Son belgeselin Atatürk'ün Alev Çiçekleri. İzlerken gözlerim dolmuştu. Aradım. Daha ben demeden, "Çağdaş şöyle büyük bir gösterim yapalım gençlerle doldurun salonu ben de geleyim söyleşiye". Havalara uçmuştum. Kocaman gülerek kapatmıştık telefonu. Hazırlıklar sürerken bir kere daha aradım Tarık Ağabeyimi. "Ağabey bu ay yapalım diyoruz. Hangi tarih uygun olur?" Sesi biraz kötü gelmişti. Ama hiç konduramamıştım. Ama söyledi ya o lanet hastalığı. "Biraz toparlayayım tekrar haberleşiriz" Tarık Ağabey "Kahraman"ımız... Şimdi Murat, Halit biz mi olduk?

Yormak istemiyoruz ama içimiz kemiriliyor. Bir daha arıyorum 2 hafta sonra "Ağabey sen neleri aşmadın bunu da aşarsın" "Aşacağız evet. Bırakmak yok." Sonra bir daha ara. "Ağabey seni görmeye geleyim ne olur?" "Ben seni görüyorum haberlerde. Çok iyi gidiyorsunuz. Biraz düzeleyim öyle görüşelim olur mu?" Sonraki arama ulaşılamıyor. Sonra gazetelerde haber "Tarık Akan Kanser". Artık kederin hususiyeti yok. Milyonlarla...

Burnumuzun direği sızladı bu 16 Eylül 2016'da. Tutamadık göz yaşlarımızı. O Tarık arkadaşımızdı, Tarıkımızdı, Tarık ağabeyimizdi, Tarık kardeşimizdi, Tarık yoldaşımızdı. Yok hayır! -di'li geçmiş zaman yok. Efsaneler ölmez. Tarık Akan; yüreklere akan nehir, nehirlere akan yürek. O nehirde süzülen yürekli çocukların var onbinlerce, Taş Mektep'ten, beyaz perdeden, TGB'den yetişen.

Bize dedin ya "Atatürk'ün ülkesine dair bir umut varsa TGB'de var" Sözümüz söz: Düşlediğin o Atatürk Türkiyesi'ni kuracağız. Biz de Alev Çiçekleriyiz.

Çağdaş Cengiz
TGB Genel Başkanı


Gezi Parkı - Haziran 2013


Marmara Üniversitesi ADK Söyleşi


Gazdanadam Festivali- 7 Temmuz 2013


Silivri Kuşatması-13 Aralık 2012





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder