12 Eylül 2016 Pazartesi

Basın Tarihimizden

Saray gazetecileri ve Saray muhalifleri

İlk muhalif gazetelerden Muhbir’in ve onu çıkaran Ali Suavi’nin öyküsü Saray etrafında başlayıp Saray etrafında hazin bir şekilde sona erdi



Bu toprakların trajik kaderinin kökleri Osmanlı Toprak Düzeni’nde gizlidir.

Osmanlı Toprak Düzeni, Bizans’daki sosyo-ekonomik yapının devamıdır.

Mülk, Padişah’a aittir… Toprak kullanım hakkı vardır ve o da bir çift öküzün işleyeceği kadar dar bir alandır.

Kısacası düzen, Saray’dan ve özgür küçük köylülerden oluşur.***

Anti-feodal bu yapı, sermaye birikimini, sosyal sınıfları, demokratik gelişmeyi yok etmiştir.

Geriye Saray ve tebaa çelişkisi kalmış, bu durum Cumhuriyet’te devlet ve halk çelişkisine dönüşerek devam etmiştir.

Bugün de hedef, toplumun üretim dinamiklerini dönüştürerek çağı yakalamak değil, devleti ele geçirerek imkânlarından yararlanmaktır.

Basın tarihini de bir türlü kader olmaktan çıkamayan bu tarihsel çarpıklık içinde değerlendirmek gerekir.

Toplumun önemsenmediği, Saray’ın kerteriz alındığı garip durum.

***

İlk gazetenin çıktığı 1831 tarihi, Osmanlı’nın üretim biçimini değiştiremediği için savaşları ve toprakları kaybetmeye başladığı döneme rastlar. Çaresiz makyaj tazeleme gayretleri vardır ve hep akamete uğrayan reform çabaları yeniden hızlanmıştır… Tabii, Padişah Efendimiz’e bağlı olarak, onun izin verdiği sınırlar içerisinde.

Modernleşme çabalarının tek bir adamın iradesine bağlı olduğu bir toplumun kurtuluşu zaten olanaklı değildir.

Üstelik bu çabalar da bağnazlar tarafından hep boğulmak istenir.

Yeniçeri Ocağı ve ulema sınıfı hemen hemen her türlü yenilik ve terakki fikrine düşman oldukları için, ıslahat fikri, daha çok aydın fikirli sadrazamlar ve padişahların malı olmuştur ve bu fikre ait icraat onlar tarafından yapılmıştır.

1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla birlikte yenilikler önündeki en büyük engel ortadan kaldırılmıştır. II. Mahmud’un yapmış olduğu ıslahatların, Abdülmecid’in Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nun, yine Islahat Fermanı’nın bir engelle karşılaşmamasının en önemli sebebi budur.

Bu ıslahat hareketleri yapılırken gerek padişah, gerek sadrazamlar tebaanın dinî duygularını incitmemeye ve saltanat hukukunu korumaya azmetmişlerdir. Görüldüğü gibi Osmanlı Devleti’nde ıslahat hareketleri herhangi bir siyasi partinin temsilinde olmayıp, padişahın ve sadrazamın yönetiminde yürütülmüştür. Önemli bir nokta ise; ıslahatın yapılmasını sağlayan padişah sonsuz yetkilerini kontrol altına alacak bir teşekkülün oluşmasına izin vermemiştir.

***

Genç Osmanlılar hareketi, bu ıslahat çabalarının verdiği olanaklar ölçüsünde 1865 tarihinde Abdülaziz ve Ali Paşa’ya muhalif olarak doğdu.

Bu hareketi destekleyen Muhbir adlı gazete de, V. Murat'ı tekrar tahta çıkarmak için yüz elli kadar Rumeli göçmeniyle 20 Mayıs 1878 günü Çırağan Sarayı'nı basan, olay yerine yetişen Beşiktaş Karakol Komutanı Yedi Sekiz Hasan Paşa tarafından başına sopayla vurularak öldürülen ve bu olaydan sonra “Sarıklı İhtilalci” diye isimlendirilen Ali Suavi tarafından çıkarıldı.

***

Ali Suavi, 1839 yılında İstanbul'da kâğıt tüccarı Çankırılı Hüseyin Ağa’nın oğlu olarak dünyaya gelmiş, ilköğrenimini Davutpaşa'daki rüştiyede yaptıktan sonra Şehzadebaşı Camii'nin medrese ve okulunda din ve genel kültür dersleri almıştı.

1856 yılında henüz 17 yaşındayken babasıyla Mekke'ye gidip hacı oldu.

Memuriyet hayatına İstanbul'da bir askerlik şubesinde kâtip olarak başladı. Üç yıl kadar bu görevde bulunduktan sonra, öğretmen seçimi için yapılan sınavı kazandı ve “muallim-i evvel” oldu.

1858'de Simav’da Kuşu Medresesinde hocalık yaptıktan sonra Bursa’daki rüştiyeye öğretmen olarak atandı.

Batılı tarzda bir okulda öğretmenlik yapmasına rağmen sarıklı idi. Öğretmenlik görevinin yanı sıra Bursa Ulu Cami'de vaazlar veriyordu.

1864-1866 yıllarında Rumeli'de idari görevler aldı ve Filibe'de bir rüştiyede öğretmenlik yaptı. Bu arada Yeşiloğlu Camii'nde verdiği saray karşıtı vaazlar ve diğer nedenlerle bölgenin mülki idare amiri tarihçi Ali Bey’le arası açıldı ve görevinden azledildi.

1866 yılında İstanbul'a döndü.

***

Hacı Ali Suavi Efendi, İstanbul'da Şehzadebaşı Camii’nde vaazları ile ün kazandı.

1867'de de Muhbir’i çıkarmaya başladı. Muhbir, 2 Ocak-27 Mayıs 1867 arasında İstanbul'da, 31 Ağustos 1867-3 Kasım 1868 arasında Londra'da haftada üç gün yayınlandı.

Gazetenin ilk sahibi Filip Efendi idi ama okuma yazması yetersiz olduğu için gazeteyi 27 yaşındaki Ali Suavi yönetiyordu.

Muhbir çeşitli fırsatlarla hükümetin politikasını eleştirerek basında bir hareket yaratmaya başladı. O zamanlar Girit sorunu vardı, Muhbirhükümetin politikasını yetersiz buluyor ve bir Milli Meclis'in kurulmasını savunuyordu.

Gazete, Girit'te ezilen Türklere yardım için geniş bir kampanya açmış, önemli para toplamıştı.

Okuyucu mektuplarına da geniş yer ayırıyordu. “Okuyucu mektubu” diye yayınlanan bazı yazılarda dolaylı bir biçimde hükümete sorular yöneltiliyordu.

Gazetede çıkan bu çeşit yazılar hükümeti kızdırdığı için 1867'de yayınlanan bir emirname ile Muhbir yasaklandı. Ali Suavi de bir gece ansızın tutuklanıp Kastamonu’ya sürüldü.

***

Padişah Abdülaziz’in bir fermanı ile Mısır Hidivi olması engellenen ve haksızlığa uğradığı düşüncesiyle Abdülaziz'e düşman olan Mısır Prensi Mustafa Fazıl Paşa, siyasi görüşleri nedeniyle İstanbul'daki görevlerinden alınıp Anadolu illerine atanmış olan Namık Kemal ve Ziya Paşa ile birlikte Ali Suavi’yi de Paris’e davet etti.

Üçü, Türkiye'den kaçarak Marsilya'da buluştu.

30 Mayıs 1867'de birlikte Paris'e gittiler.

***

Ali Suavi, 1867'de diplomatik ziyaret için Abdülaziz'in Paris'e gelmesi üzerine Fransız polisinin isteğiyle, Namık Kemal ve Ziya Paşa ile birlikte ülkeyi terk etti, Londra’ya gitti.

31 Ağustos 1867’de Mustafa Fazıl Paşa'nın maddi desteğiyle Muhbir gazetesinin sürgündeki ilk sayısını, Fransa’da basına yönelik ağır yaptırımlar söz konusu olduğu için bu kez Londra’da çıkardı.

İlk sayısının başında ‘’Muhbir, doğruyu söylemenin yasak olmadığı bir memleket bulur, yine çıkar" sloganı bulunuyordu.

Osmanlı topraklarında dağıtılan gazete, 50 sayı yayımlandı. Ali Suavi'nin sert üslûbu, Osmanlı hükümeti ile barışmak isteyen Mustafa Fazıl Paşa'yı memnun etmeyince gazete Kasım 1868’de maddi güçlükler nedeniyle kapandı.

Ali Suavi yazılarını Namık Kemal ve Ziya Paşa'nın Londra'da çıkardığı Hürriyet gazetesinde yayımlamayı sürdürdü.

***

Londra'da tanıştığı bir İngiliz hanım ile evlenen Ali Suavi'nin diğer Genç Osmanlılar ile arası yaşam tarzları ve çeşitli fikirleri nedeniyle açıldı.

1869'da Fransa'ya geçerek Ulum adlı gazeteyi çıkardı ve bu gazetede Türkçülük akımına öncülük etti.

1870-1871'de gerçekleşen Fransa-Prusya Savaşı sonucu Paris Almanlar tarafından kuşatılınca Ulum'u 25. sayıda kapatmak zorunda kaldı.

***

1872 yılında Genç Osmanlılar’ın büyük bölümü Abdülaziz’in doğum günü nedeniyle çıkan genel aftan yararlanarak yurda döndüyse de Ali Suavi’ye İstanbul dışında bir ile gitmesi şartı getirildiğinden Paris’te kaldı.

1876’da II. Abdülhamit’in tahta çıkmasından sonra verilen izinle İstanbul’a dönebildi.

Eski sadrazam Mithat Paşa aleyhine yazıları ile Abdülhamit’in gözüne giren Ali Suavi, Yıldız Sarayı Kütüphanesi Müdürü olarak görevlendirildi.

Artık muhafazakâr ve saltanatçı bir çizgideydi… 1 Şubat 1877’de Galatasaray Sultanisi müdürlüğüne getirildi.

Kendisinden daha liberal ve Batı yanlısı düşüncelere sahip olan Maarif Nâzırı Münif Paşa ile anlaşamadı ve 28 Ekim 1877’de görevden alındı.

Bu olaydan sonra Abdülhamit yönetiminin şiddetli bir karşıtı oldu.

20 Mayıs 1878 günü V. Murat'ı tekrar tahta çıkarmak için yüz elli kadar Rumeli göçmeniyle Çırağan Sarayı'nı bastı ve o baskın sırasında öldürüldü.

***

Ali Suavi, İngiliz parlamentarizmine benzeyen bir meşrutiyet arzusunu daimi olarak dile getiriyordu.

Halk topluluklarının bir araya gelerek taleplerini hükümete özgürce sunabilecekleri bir sistem istiyordu.

Genç Osmanlılar arasında yazılarında dinî konulara en çok yer veren yazardı.

Dinde reform yapmak gerektiğini, hutbenin her milletin kendi dilinde okunmasını ısrarla savunuyordu.

Kendi ifadesine göre Ali Suavi’nin kaleme aldığı kitaplarının sayısı 127’dir. Çoğu basılmamış, bir kısmı kaybolmuş, arandığı halde bulunamamıştır.

Bugün 14 kitabı ile tercüme ettiği dört eser mevcuttur.

***

İlk muhalif gazetelerden olan Muhbir’in ve onu çıkaran Ali Suavi’nin öyküsü de Saray etrafında başlayıp Saray etrafında hazin bir şekilde sona ermiştir.

Darbe girişimi ertesinde naaşı da Yıldız Sarayı civarında bir yere defnedildi.

Eşi de, olayla ilgili belgeleri yaktıktan sonra Londra’ya kaçtı.



Mehmet Altan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder